19 Ekim 2014 Pazar

Sev mesela her şeyi; böyle derin derin. İnanarak sev, güvenerek gülümse, isteyerek git, dilediğin gibi söyle içini.. Sakın üzülme yaptıklarına, olmadığı yerde yine isteyerek git sonra inanarak sev ve güvenerek gülümse... Asla vazgeçme,çünkü; İnsanoğlu topraktır. Toprak dilediğini yeşertir,dilediğini çürütür. Sen sevgi ekip ihanet biçtiysen sorun topraktadır. O toprak hiç sevgiye susamamışdır... Sen umut ek varsın umutsuzluk bitsin, anla ki umut bir öte uzaktadır. Sen sen ol vazgeçme ektiklerinden,varsın mahsullerin ardında kalsın. Her nimetten fayda görseydi gönül hali nice olurdu... Ne aydınlığı görürdü ne karanlığı.Ne umuda bulanırdı,ne de rüzgara.. Gönül toprağa konmadan çürürdü eğer inanmak olmasaydı...
 Hani varoluştan bu yana insanların cennetin huzuru ölümden sonrasına,cehenneminse her defasında aldıkları nefesle kainata bulaşmasına inanmıştır ya hep,ne saçma bi inançtır o! Ne bencilcedir,ne ahlaksızcadır...Siz hiç bu dünyada birine cennetin huzurunu bağışlıcak kadar cesur oldunuz mu? Koşulsuz birini ya da bişeyleri paylaştınızmı?Bir keresinde de kendi mutluluğunuzu önemsemeden başka insanların mutluluktan sarhoş olmasını düşleyip bunun için elinizden geleni yaptınızmı?Her şeyi herkesi suçlamakdan vazgeçip defalarca hatayı kendinizde aradınızmı?Bir gün yerden bi çöp parçasını kötü göründüğü için değil de size  kucağını sonsuz kere açan toprağa saygısızlık olduğu için yerden kaldırıp saatlerce cebinizde çantanızda taşıdınızmı...
Biz insanoğlu adına çok nankör davranan varlıklarız.Benliğimiz kabul etmemekde ve ayıplayıp yok etmek de üstümüze yok...
Siz hangi ağaçın ömrünü asrını sırf aynı manzarayla,aynı toprakla geçirmek zorunda olduğunu düşünüp kendini içten içe çürüttüğünü gördünüz..Hangi anne balıkların son yavrusunu bi haine kaptırdıktan sonra doğurmaktan vazgeçtini duydunuz?
Ben aynı insanla bir ömür paylaşmaktan hiç memnun olmayan çok insan(!) gördüm,duydum.Onunla geçirdiği saniyelere dayanamayarak için saran öfkeyle etrafında ki her şeyi büyük bir öfkeyle katleden bundan bir an bile tereddüt etmeden onurla yaşayanlar gördüm..Ne acıydı,insanları sırf düşleri için seven ben için.
Kim ekti onca insanın yüreğine bu kötülük tohumunu.İlk duyguları kim katletti,ilk kim birinin kalbini umarsızca bencilce kırdı,hatta yok etti..
Dünya da düşleri çalınmış kaç insan var düşündünüz mü?Siz geçici hazlar için koşuştururken,elleri kolları tek suçu bu dünyaya bedenen daha zayıf gelmek oldukları için en zifiri karanlıklara prangalanmış kaç varlık aç,susuz,göz yaşları içinde sayabildiniz mi?Bazen lokmalarınız boğazınızdan zorla geçerken bunu vicdanen yapamadığınız oldu mu?Asıl cennetin insanlara bu dünyada bahşedebileceğiniz mutluluğunun olduğunun farkında mısınız?..Bakmamız gereken aynalar değil lütfen onunla mutlu olmayın? Siz kaç aynanın size nasıl bir yüreğe sahip olduğunuzu gösterdiğinizi gördünüz? Ben hiç görmedim..
Ama birlikte bu dünyada yaşadığım her canlıyla bir şeyleri paylaştıkça,nasıl bir yüreğe sahip olmam gerektiğini anlamaya başladım.
Ben ilk Annem'i sevdim..Sonra Babam'ı sonra onların insan olduğu bildiğimde tüm insanlığı sevmeyi öğrendim.Çünkü ben ilk sevmeyi öğrendim..!
Sonra annem bana paylaşmayı öğretti,paylaştıkça daha da çok sevmeyi..Babam elimi tutup bana ilk adımlarımı attırdığında bana güvenmeyi öğretti..Sonra arkadaşlarım,dostlarım oldu benim onları tanıdıkça aynı isme,aynı şekle,aynı düşlere sahip olmadığım her şeye saygı duymayı ve birlikte yaşamayı öğrendim.Sonra da bahçede uçuşan kuşları,koşuşturan kedileri,köpekleri,renk renk açan çiçekleri,bize hiç bıkmadan meyve veren renk veren ağaçları gördükçe asla yalnız olmadığımı öğrendim.Her zaman sevebileceğim,sırtımı güvenle yaslayabileceğim onlarca binlerce şeyle aynı anda yaşadığımı farkettim,ve inanılmaz sevdim. 
Hepimiz çocukken farkında olmadan neler öğrendik bu dünyada,iyi olmaya sevmeye güvenmeye inanmaya dair.Peki bir zaman sonra kimler ya da bizler ne zaman unuttuk bu öğrendiklerimizi?Kim bizden neden aldı düşlerimizi?Neden izin verdik..
Yeni yeni öğreniyorum..Kimisi hayallerini satmış,kimisi çaldırmış,kimisi ise hiç hayallere sahip olmamış.
Ne acı sevmeye güvenmeye inanmaya sahip onca değer onca şey varken kimisi bunları görmüyor kimisi görmezden geliyor..
Siz hiç birini öldürdünüz mü? Ya da birini çok sevdiğiniz için üzüldünüz mü? Ben kimseyi öldürmedim ve kimseyi sevdiğim için de üzülmedim..
Çünkü ben ilk sevmeyi öğrendim...
Epey zaman olmuştu fark ettim ama yüzleşme cesaretine daha yeni yeni erişebildim. Hep mutluluğu aradık... Kimimiz başka semtlerde,kimimiz şatafatlı ışıkların altında, bazılarımız bir mum ışığında, bazılarımızsa şehrin loş sokak lambalarının altında. Kimimiz yeni ışıldayan günde,kimimiz güneşin el ayak çektiği saatlerde... Bazen bazılarımız birinin kollarında,sözlerinde ve değmeyi dilediği çok yabancı gözlerde. Bazense sadece bir nasılsında ve bazense o soruyu sormadıkları zamanlarda... Kimisi sokaklardaki çöp kovalarında, kimiside boğazın ışıkları altında çıtırdaşan çatalların arasında... Bazılarımız bu akşam kavga gürültü olmasın duasıyla girdiği evinde bazılarımızsa bu akşam eve gelirde iki laf eder beraber bir şeyler yermiyiz duasıyla girdiği evinde. Kimileri özgür olmayı dışarda,kimileride özgür olmayı istedi kendi içinde,mutlu olmak için kafi diye mırıldandı ikiside... Sanki tüm insanlık aynı dünyanın üstünde ama ağırlık her birinin ayrı ayrı üstünde... Sitem,sessizlik,karanlık,yalnızlık vesaire vesaire... Kimdi peki şu mutlu olanlar,ve neredeydi şu mutluluk? Başkaları,başka yerde...! Kimdi bu başkaları,neresiydi o başka yer? Bizdik,bizim yanımızdı. Nedendi peki bu onca arayış ve sitem? Başkalarınaydı,başka yerlereydi. Bizdik onlar bizeydi hepsi... Kendimize sövdük,kendimi aradık,kendimizi yorduk,kendimizi öldürdük! Başkaları,başka yerler hiç olmadı. En başından beri biz vardık ve bir yanımız vardı. Çocuktuk o zamanlar, çoğumuz mutluyduk. Zamanla büyüyenler mutluydu, bir anda büyüyenlerse sessiz... Sessizleri başkaları silmişti, mutluları zaman.. Sessizlerinden elinden çalınanlar vardı, mutlularınsa zamana verdikleri. Pişmanlıklar farklıydı ama kaybolan aynı! Mutluluk asla kaybolmadı..! Zamanla biz bizi kaybettik,b(iz)'i kaybettik.

...

Derinlere iner gibi okyanusun kuytularında,ciğerlerine dolan suyun saflığında boğulmak diye bir şey var bazen.Huzur dolu,huzurla boğulmak...
Sessizlik öyle bir sessizlik,aslında içini çığlıklarla dolduran.Kocaman,anlamsız; sevimsiz. Yalnızlık bazen öyle yalnızlık ki, masum ama katil,acımasız.
Adımlarını tutan,gözlerini karanlıkla örten.Hem kainatı soluyup hem de çok dışında yabancı duran... Belirsizlik,hiçlik... An be an...
Yağan bir yağmur,açan bir güneş vardır sanki hep ama beklenen gökkuşağı olmaz... Kokusunu alırsın, bir adım bir adım daha;
Sonra içinde ki boşluğa süzülürsün. Sakinlikle doludur,düşüşün. İçine içine... Yabancı değilsin sanırsın kendine. Ama,kendini kendinde kaybetmek diye bir şey var...
Biraz  daha derinlerinde. Bütün dünyanın kokusu üzerindedir o an, senin ki başka yerlerde. Bilinmezlik içini sarıp sarmalar usul usul, adımların sessizleşir.
Düşlerin yok,sen yoksun, amaçsız adımların seni  bir yere sürükler yavaş yavaş. Dibi yoktur kendinin ama vurursun içinde bir yerlere...
Kendinde daha önce gitmediğin senler var. Elini tutmadığın senler.. Senin bilmediğin senler... 
Yabancılıktan korkarsın, uğramamışlığından değil. Kaç kere denedin ki içinde kaybolup,bir senle boğulup başka senle doğrulmayı,derin okyanuslardan..!
Ölümüne sarıl,son kez. Sonra arkanı dön soğuk rüzgara,içine mırıldan: Sahip olmadığım benliğine,korkularına,sessizliklerine,çığlıklarına,yudumlarına...
Tanı kendini yeniden. Çöllerine aynalar diz kocaman. Her yönde seni, her yönde değişeni gör!
İçinde ki ölüyü,diriyi... Diz çök ya da git! Önce hiçten bir şeye,sonra bir şeyden bir yere... Sonra sana gel,kızgınlığını söyle!
Derbederlik kaderde değil elinde. Kaderine dön,ve ölüm sessizliğinde çığlığını çal... Nefes al derin derin, içini doldur.
Kaos..! Kaos seninle. Hadi ona gülümse.

2 Şubat 2013 Cumartesi


Kelimeler kimi zaman hissetiklerini bir araya gelip oluşturamaz.Ya yetersizdirler ya da sen yettiremezsin... Kimi zamanda korkaktırlar. Sen yazmaktan korkarsın onlar dokunmaktan. Sanırım cebimde sana  yazmaktan korkutuğum milyarlarca kelime var,senin de dokunmasından korktuğun... Hayatta devam eden kocaman şeyler var bir de. Mesela sen bir yerlerde dururken, gitmek istediklerin başkalarına gider, gitmek istediğin yerlere başkaları gider, sevmek istediklerini dokunmak istediklerini durağanlık senden alıp bir yerlere götürür. Adı kader mi bilmiyorum mu,yaşananlar çoğu zaman garip şeyler. Sıradan gelseler bile...
Mesela gülümsemek kim bilir kaç fotoğraflanmış an da kaç farklı kişi de ,kaç farklı kişiye neleri anlatıyor aslında. Kimi çalınmış,kimi yalnız,kimi gerçek...
Ağlamakda öyle.. Aslında hissetmek öyle garip ki düşündüğünde,ve gözlerini kapatıp inandığında. Sana anlatılanları duymadığında. Hissettiğinden sadece hissetiğinde. Derinlik başka şey bu yüzden. Her şey de başka,mutluklukta başka acı da başka öfkede başka. Başlı başına başka işte. Neresinden tutarsan tut hayatı her şeyi istediğinden çok başka.. Kimin yazgısı tüm bunlar, bizim mi? Benim mi? İstediklerimden çok uzakta yetinmekle mi ilgili her şey. Ya da ...
Neyse. Sadece gerçekten hissetmekden başka ne var ki buralarda.. Hep rüzgarlar olmalı, yerli yersiz ışıklar biraz karanlık, sonra koku ve müzik. Bazen böyle boşluğu dinlemek gerek. Anlatılanları kenara atıp. Her şeyi yeniden kurmak , en senin olan yerlerine dokunmak... Sonra bazen dibe vurmak var. Herkes kendi korkularının dibinde. Kimsenin sahip olmadığı bir beteri yok. Benim beterim benim korkularım hep. Hiç başkasının olmadı olamaz da. Net. Sevmekten korkuttuklarımız beterimizdir. Aslında korkular hep beterdir. O boşluğa bıraksak kendimizi kim bilir nerde açarız gözümüzü. Yeri gelir öyle bir hayat isteriz ki elimizdekiyle uzaktan yakından alakası yoktur. Huzur hep vardır ,aranır ve uzaktadır... Çoğumuza göre. Ama her şey benimle. Rüzgar,koku,yağmur,ışık,huzur,korku,hayat... Nerede yaşamalıyım? Kiminle, zararda olan kendimle mi ? Neyle savaşmalıyım içimde? Neye ait olmalı ruhum, nerede nefes almalıyım.? Kim bilir kaç soru içimde... Bütün cevaplarıyla birlikte. Gözlerimi neye açmalıyım,ya da neye tutunmalıyım? Kaç belirsizliğe çıkarım bu gidişle? Ne kadar yara alırım! Derinde... Neyim, kimim, kiminleyim... Tanrım herkes hayatı baştan yazabilir mi, lütfen bir çok acıya çok uzak ve bir çok mutluluğa çok yabancıyım. İzin ver bundan sonra kaldığın değil kaldığım yerden yaşayayım. 

Çizebilir miyim her şeyi en baştan sona? En baştan dokunabilir miyim?
Tekrar gidebilir miyim o kapılara,sırtımı rüzgarın gücüne değil soğuna verip;
Tekrar koklayabilir miyim okyanuslarda seni...
İstemek hakkım değil,ihtiyacım.
Notaları yok hayatımın sana dinletebileceğim
Ama koca bir gökyüzü var her gece bıkmadan izleyebileceğin...

Mesela uzun çayırları,papatyaları,kırmızıları
Gülüşünün karşısında bile yılmadan saçlarını saracağı rüzgarları
Üşüdüğünde, seni ısıtacak küçük güneşleri
Neşeleri,yağmurları,deml'eri..
Hakkın olan çoğu var cebimde 
İhtiyaçlı günlerime sakladığım...

Bazen diyorum ki;
Kontrol yok,bir çok şey yok
Bir yaşamak var derinde,neye tutunduğunu bilmeden
Sahipsiz notalar var,kainata çalınan...
Karanlığın yanında ufak umutlar;
Kıyılarda gidişlere yakılan mumlar kadar...

Belirsizlik hep var.
Zararsız belirsizlik.
Neden'ler den çok Nasıl'lar var diye mi yalnızlık?
Bu yüzden mi sessizlik...

Eksik mısralar var seni bekleyen;
Henüz yazılmamış,ama defalarca düşünülmüş...
Bir köşe de,kuytu da bazen de en kalabalıkda.
Ama hepsi sanki terk edilmiş,hepsi yorgun,hepsi küs..!

Sisler var bir de.
Ne nedeni ne de nasılı bilinmeyen...
Işık geçirmeyen,rüzgarı hissetirmeyen.
Neler var aslında elde gerçek olan...
Ama hep eksik olan...

Bir de küçük mutluluklar var ;
Ara sıra hal hatır soran...
En güzeli olan,hepsiyle tastamam.

Gitmelerden bahsetmiyorum bile
Yarı yolda dönülmüş olan...
Arada kalanlardan. Sesi de sessizliğide olmayanlardan..
Kendime anlatmadıklarım var daha..
Yokluk'la konuşmaktan....

Ama git gide eksiliyor her şey yorgunluktan...
Her giden hep eksik geliyor.
Her savaş başka,her bekleyiş başka
Ama eksilmek hep aynı dozda..

Yudum yudum,parça parça...
Usul usul,ama acımasızca...